Rüya ile İşaret Edilen İmparatorluk
Rüya ile İşaret Edilen İmparatorluk, Derhal döşekler serilir... Osman Gazi odasına çekilir. Ocaktaki meşe kütüğünün çıtırtısı gecenin sessizliğinde Osman Gazi'ye eşlik eder. Yavaş yavaş avludaki takunya sesleri seyrekleşmeye başlar ve kesilir. Ocaktaki alevler küçülür, meşe kütüğü için için yanarak bir kor haline gelir. Gecenin sessizliği odayı kaplar. Osman Bey, serilen döşeğin üzerine oturup ayağını uzatıp tam yatacağı sırada odanın duvarında Mushaf-ı Şerif'in aslı olduğunu görür... Yorgun olmasına rağmen Kur'an-ı Kerim'e olan saygısından dolayı hemen toparlanır ve oturur Bir müddet tesbih çeker ve sonra kalkıp Mushaf-ı Şerif'i eline alır ve okumaya başlar.O gece sabaha kadar Kur'an-ı Kerim okuyarak geçirir. Tam altı saat süresince durmadan Hikmet-i İlahiyi okur. Vakit sabaha ezanına yaklaşmışken, yorgunluk ve uyku da bir hayli bastırır. Kur'an-ı Kerim elinde oturduğu yerden arkasına yaslanır ve tatlı bir uykuya dalar. Osman Bey, tatlı tatlı uyurken bir rüya görür.
Rüyasında kendisi Şeyh Edebali'nin yanında yatıyordu. Edebali'nin göğsünden bir hilal doğdu. Hilal ufka doğru biraz yükseldikten sonra büyüdü, büyüdü ve dolunay haline gelince kendisinin göğsüne girdi. Daha sonra göğsünden bir ağaç bitip büyüyerek yükselmeye başladı. Bu bir çınar ağacıydı. Büyüdükçe yeşerdi, yeşerdikçe güzelleşti. Dalları bulutlara erişircesine büyüyerek ulu bir çınara dönüştü. Dallarının gölgesi bütün dünyayı kaplayarak kuşattı.
Ulu çınarın gölgesinde dağlar, dağların dibinden pınarlar gördü. Ağacın yanında ise dört sıra halinde uzanan dağları gördü ki bunlar Kafkas, Atlas, Toros ve Balkanlardı. Ağacın köklerinde dört ırmak çıkıyordu ki bunlar da Dicle, Fırat, Nil ve Tuna'ydı. Bu nehirde koca koca gemiler yüzüyordu. Geniş geniş ovalar gördü. Ovaların üzerinde bağlar bahçeler ve tarlalar bulunuyordu. Tarlalar ekinle ağaçlar ise meyve ile doluydu. Dağların tepeleri gür ormanlarla kaplıydı. Ruy-i Zemin yemyeşil, asuman masmaviydi.
Vadilerde şehirler, şehirlerde camiler arz-ı didar ediyordu. Camilerin hepsinin altın kubbelerinde birer hilal parlıyor, minarelerinde müezzinler ezan okuyordu. Semaya yükselen ezan sesleri camilerin avlularında bulunan ağaçların dallarındaki kuşların cıvıltısına karışıyordu. İnsanlar fevç fevç gelir gölgesine girerler. Huzurlu ve neşelidirler. Bir ara ulu çınarın yaprakları kılıç gibi uzamaya başladı. Derken bir rüzgar çıkıp bu yaprakları İstanbul'a doğru çevirdi. Şehir iki denizin ve iki karanın birleştiği yerde iki masmavi firuze ile iki yemyeşil zümrüt arasına oturtulmuş pırıl pırıl bir elmas gibiydi. Sanki bütün dünyayı kuşatan geniş bir ülke gibi halkalanan bir yüzüğün kıymetli taşını andırıyordu İstanbul. Ve nihayet Osman Gazi Han bu yüzüğü parmağına takaıyorken uyandı.
Osman Gazi rüyanın heyecanıyla gelir kendine. Avluda takunya tıkırtıları, su sesi ve ibriklerin şıngırtıları gelmeye başlar. Derken müezzinin yanık sesi odayı doldurur. Osman Bey heyecanlı ve tedirgin, abdest alıp mescide geçerler. Hala rüyanın tesirindedir.
[post_ads]
Ebdal Kumral sorar:
-Ne oldu sana?
-Bir rüya gördüm hocam. Garip bir rüya!
-İyi ya, işte fırsat. Şeyhimize arzeyle.
-Hata etmeyiz değil mi?
-Söylediğin şeye bak.
Osman Gazi, hani o er meydanlarına sığmayan baba yiğit Edebali Hazretleri'nin yanında sesini çıkaramaz. Bırakın konuşmayı, nefes almaktan çekinir. Ama bu kez içinden bir ses ona derdini söylemesi gerektiğini telkin eder. Derin bir nefes alır, boyun büker. Eğilir Şeyhi'nin o mübarek elini öper. Şeyhının yanına diz çöküp mahçup mahçup rüyasını anlatır. Edebali Hazretleri pür dikkat Genç micahiti dinler. Kısa bir tefekkürün ardından:
-Ey oğul. Sana müjdeler olsun! der,
Göğsümden çıkan nur kızımdır (Bala Hatun). Seni kuşatması evleneceğinize işarettir. Ağaca gelince: Sen büyük bir devlet kuracaksın. Evlatların adalatle hükmedecekler. Allahû Tealâ seni ve neslini insanların İslâm'la şereflenmesine vesile edecek.
Ebdal Kumral heyecanlıdır:
-Vallahi doğru söylüyorsun! der,
-Hızır Aleyhisselâm'ın bildirdiği müjde bu olmalı!
Osman Bey, hem şaşkın hemde sevinçlidir. İçini bir huzur kaplar. O gece tam altı saat Hikmet-i İlahi'yi okuyarak geçirir. Okuduğu her saat başına Hâk Tealâ ona bir asır lutfetmiştir. Onun kurduğu hanedanı altı asır süresince 7 cihana hükümran olmuştur.
Osman Bey, çok önceden, babasının sağlığında belirledikleri hedefe yani Bizans'a doğru ilerlerse bu rüyanın gerçekleşeceğine ve Şeyh Edebali'nin haklı çıkacağına inanıyordu ve öyle yaptı.
YORUM