Tasavvufta Aşk, Aşk, kalpte ince ince, zarif zarif büyütülür. İğne oyası gibi işlenir. İşlediğin oyada olduğu gibi, eğer yanlışlık yapılırsa telâfisi zordur. Tekrar söktüğün aynı yere gelip sonrasında ilerlemek insanın zamanını alır.
İşte nakış işlenmeye devam eder insanın gönlüne. Sevginin çok yavaşça aşka dönüşüdür bu belki de. Nakış zorlaşır, yokuş dikleşir. Oyayı yapmak da zordur, yokuşu çıkmakta zordur. Yanlışlar azalmalıdır, hatta hatalara yer olmamalıdır. Çünkü bunların telâfisi insanı yorar. Pişmanlık insanın hem kafasını, hem aklını meşgul eder, boşu boşuna zaman kaybettirir.
Aşk, ağızdan çıkan bir kelime değildir. Hissedilmeli ve insanın her halinden belli olmalıdır, işte böyle olursa aşktır. Başka bir şeydir, tam tarifi mümkün değildir. Olgunluk sükûnet, tevazu, sevgi, hoşgörü ve yoğun bir Allah'a tevekkül duygusu aşkın meyveleridir.
Aşk, sevdiğinin uğruna herkesi sevmeyi gerektirir. Kim olursa insan ayırt etmeye izin vermez. İnsanların sıfatlarına göre önem verilmesine izin verilmez. Herkes sevilmeye lâyıktır ve herkes eşittir. Aşık kişinin insan seçme gibi davranışı olamaz. Herkese aynı ifadeyle bakar, aynı ses tonuyla konuşur, eşdeğer şekilde herkese aynı oranda yardım eder ve herkese eşit davranır.
Aşk. öyle bir duygudur ki, insanların duygularını incelttikçe inceltir. Kişinin düşüncelerini de, fikirleri de, hareketleri de durmadan süzgeçten geçer, beyin süzgecinden. Duygular o kadar incelir ki, yaptığı en büyük ufak bir hata onda eza yaratır, sıkıntı yaratır.
Belki de birine yaptığı bir yanlış tavır, belki de verdiği yanlış bir cevap onun hemen iç dünyasında burukluk oluşturur. Çünkü karşıdakini üzmüştür. Hemen telâfi etmesi gerekir, içindeki sıkıntıyı hemen ferahlatması lâzımdır. Bir kişinin onun yüzünden üzülmüş, kırılmış olma olasılığı varsa, bu kesinlikle hemen düzeltilmeli, bu hata onarılmalıdır. Kişi, aşığının gönlünden, bu sebepten dolayı bir yaprak dahi kopmasını istemez, korkar.
Aşk, insanda tevazunun da yoğun olmasını gerektirir. Kalbin en derinlerinde bile ufak bir kibir kırıntısına izin yoktur. Ben duygusu, insanı farkettirmeden bitirir. Evet, bu duygu kişinin içinde oluşmaya başlarsa, fark ettirmeden yavaş yavaş içindeki aşkı tüketir. Farkettiğinde yine telâfisi zaman alır, yine zaman kaybettirir. Nefsinin oyunun ceremesini çeker. Bu nefsin kibir duygusu bir müddet kişiye anlık mutluluk verse de, bir zaman sonra da farkına vardığında geri dönüş için telâşa girer. Bu sinsi duyguyu fark etmek çok zordur.
Ola ki, kişi nefsin sinsi bir duygusunu fark etmezse, işte o zaman yâ Rabbim olaya hemen el atar ya da daha fazla sürüklenmemizi biraz daha seyreder. Çok masum görünen bu duygu kişinin içinde yavaşça büyürse işte o zaman Rabbime çok dua edelim ki, bizim kulağımızdan tutup da, hafifçe sarssın idrakimiz açılsın, gidişatımızın farkına varalım.
Rabbim hiçbir zaman kötü olmamızı, gidişatımızın olumsuz olmasını istemez. Kitleyi durmadan Resûl yoluyla uyarır, ikaz eder. Doğruyu, eğriyi defalarca anlattırarak bize gösterir. Bizden de sohbetlerden alacağımızı almamızı ister. Kimi zaman da farklı şekillerde uyarır. Daim bizimle meşgüldür, çünkü Rabbim hepimizin mutlu olmamızı ister.
İşte aşkın hem kalbe hem de dile hatta bütün uzuvlara hâkimiyeti vardır. Yılların gönlünde oluşturduğu tatlı çözeltisi vardır. Bakışlarda derin bir ifade, davranışlarında ise tevazu vardır. Sözler boş değil, yerinde ağırdır, endamından süzülen ise gayet yalındır.
Aşığı olmayan aşkı tarif edemez, özlem duymayan sabrı öğrenemez, sevda çekmeyen dile gelemez, dikenleri temizleyemeyen bu yolda yürüyemez, toprakla bir olmayan ise tevazu gösteremez.
Gerçek aşkı tüm kardeşlerimizle birlikte yaşamamız dileklerimle...
[post_ads]
Tasavvufta Aşk
Aşkı da yüreğinde büyütmek insanın zamanını alır. Aşık olduğunun gönlünde taht kurabilmek emek ister. Belki de bir ömür gizlidir. Bu ömrün başında inişler çıkışlar vardır. Yanlışlar vardır, yanlışları telâfiler vardır. Özürler vardır, tövbeler vardır. Yavaş yavaş bir şeyler insanın gönlünde oturmaya başlar, hafiften bir olgunluk hissedilir insanın yüreğinde. Olaylar daha başka görünür insanın gözüne, başka pencerelerden bakılır belki de. O zamana kadar fark etmediklerin çıkar su yüzüne. Mutluluk verir insana bu durum, farklı şeyleri biraz daha fazla idrak etmektir neticede.İşte nakış işlenmeye devam eder insanın gönlüne. Sevginin çok yavaşça aşka dönüşüdür bu belki de. Nakış zorlaşır, yokuş dikleşir. Oyayı yapmak da zordur, yokuşu çıkmakta zordur. Yanlışlar azalmalıdır, hatta hatalara yer olmamalıdır. Çünkü bunların telâfisi insanı yorar. Pişmanlık insanın hem kafasını, hem aklını meşgul eder, boşu boşuna zaman kaybettirir.
Aşk, ağızdan çıkan bir kelime değildir. Hissedilmeli ve insanın her halinden belli olmalıdır, işte böyle olursa aşktır. Başka bir şeydir, tam tarifi mümkün değildir. Olgunluk sükûnet, tevazu, sevgi, hoşgörü ve yoğun bir Allah'a tevekkül duygusu aşkın meyveleridir.
Aşk, sevdiğinin uğruna herkesi sevmeyi gerektirir. Kim olursa insan ayırt etmeye izin vermez. İnsanların sıfatlarına göre önem verilmesine izin verilmez. Herkes sevilmeye lâyıktır ve herkes eşittir. Aşık kişinin insan seçme gibi davranışı olamaz. Herkese aynı ifadeyle bakar, aynı ses tonuyla konuşur, eşdeğer şekilde herkese aynı oranda yardım eder ve herkese eşit davranır.
Aşk. öyle bir duygudur ki, insanların duygularını incelttikçe inceltir. Kişinin düşüncelerini de, fikirleri de, hareketleri de durmadan süzgeçten geçer, beyin süzgecinden. Duygular o kadar incelir ki, yaptığı en büyük ufak bir hata onda eza yaratır, sıkıntı yaratır.
Belki de birine yaptığı bir yanlış tavır, belki de verdiği yanlış bir cevap onun hemen iç dünyasında burukluk oluşturur. Çünkü karşıdakini üzmüştür. Hemen telâfi etmesi gerekir, içindeki sıkıntıyı hemen ferahlatması lâzımdır. Bir kişinin onun yüzünden üzülmüş, kırılmış olma olasılığı varsa, bu kesinlikle hemen düzeltilmeli, bu hata onarılmalıdır. Kişi, aşığının gönlünden, bu sebepten dolayı bir yaprak dahi kopmasını istemez, korkar.
Aşk, insanda tevazunun da yoğun olmasını gerektirir. Kalbin en derinlerinde bile ufak bir kibir kırıntısına izin yoktur. Ben duygusu, insanı farkettirmeden bitirir. Evet, bu duygu kişinin içinde oluşmaya başlarsa, fark ettirmeden yavaş yavaş içindeki aşkı tüketir. Farkettiğinde yine telâfisi zaman alır, yine zaman kaybettirir. Nefsinin oyunun ceremesini çeker. Bu nefsin kibir duygusu bir müddet kişiye anlık mutluluk verse de, bir zaman sonra da farkına vardığında geri dönüş için telâşa girer. Bu sinsi duyguyu fark etmek çok zordur.
Ola ki, kişi nefsin sinsi bir duygusunu fark etmezse, işte o zaman yâ Rabbim olaya hemen el atar ya da daha fazla sürüklenmemizi biraz daha seyreder. Çok masum görünen bu duygu kişinin içinde yavaşça büyürse işte o zaman Rabbime çok dua edelim ki, bizim kulağımızdan tutup da, hafifçe sarssın idrakimiz açılsın, gidişatımızın farkına varalım.
Rabbim hiçbir zaman kötü olmamızı, gidişatımızın olumsuz olmasını istemez. Kitleyi durmadan Resûl yoluyla uyarır, ikaz eder. Doğruyu, eğriyi defalarca anlattırarak bize gösterir. Bizden de sohbetlerden alacağımızı almamızı ister. Kimi zaman da farklı şekillerde uyarır. Daim bizimle meşgüldür, çünkü Rabbim hepimizin mutlu olmamızı ister.
İşte aşkın hem kalbe hem de dile hatta bütün uzuvlara hâkimiyeti vardır. Yılların gönlünde oluşturduğu tatlı çözeltisi vardır. Bakışlarda derin bir ifade, davranışlarında ise tevazu vardır. Sözler boş değil, yerinde ağırdır, endamından süzülen ise gayet yalındır.
Aşığı olmayan aşkı tarif edemez, özlem duymayan sabrı öğrenemez, sevda çekmeyen dile gelemez, dikenleri temizleyemeyen bu yolda yürüyemez, toprakla bir olmayan ise tevazu gösteremez.
Gerçek aşkı tüm kardeşlerimizle birlikte yaşamamız dileklerimle...
[post_ads]
YORUM